28 Şubat 2016 Pazar

Yürüyelim Arkadaşlar 'Eski'ye Doğru

Yürüyelim Arkadaşlar 'Eski'ye Doğru

Semih Türkoğlu
semihturkoglu57@gmail.com

Merhaba sevgili okurlar. Haberlerimden sonra ilk defa bir yazı ile bir araya geliyorum sizlerle. İstanbul'un cefasını çektikten sonra döndüğüm memleketimde bu sayfalarda mesleğimi sürdürmeye başladım. Umarım her zaman güzel haberler veririz sizlere. İsmini gazetenin künyesinde ilk defa göreceğiniz bu kişi Boyabat Şıhlı Köyü'nden. Boyabat'ta geçirdiğim; Hamit Tekin İlköğretim Okulu, Yaşar Topçu YBO ve Şehit Ersoy Gürsu Anadolu Lisesi'nden oluşan öğrencilik hayatımın ardından Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nü kazanarak uzun denebilecek bir zaman diliminde uzak kaldım Boyabat'tan. Her fırsatta geldiğim memleketime dönüş, iş nedeniyle yaşadığım İstanbul'u terketmek yeni oldu. Bugünlere gelmemde üzerimde emekleri tarif edilemeyecek kadar büyük olan sevgili dedem Aziz Türkoğlu ve babaannem Gülser Türkoğlu'na huzurlarınızda defalarca teşekkür ediyorum. Sağlıkları yerinde, ömürleri uzun olsun. Üzerimde emeği geçen tüm insanlara buradan bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.

Kısaca tanıştıktan sonra isterseniz yazımıza giriş yapalım. Bir grup var. Adı 'Yürüyelim Arkadaşlar'. Sosyal medya üzerinden örgütlenen; yürüyüş, doğa, tarih, macera seven insanların buluştuğu bir platform. Her meslek grubundan insan var. Hepsi de kaliteli insanlar. Dünyaya dair fikirleri olan, gündem meselelerine 'bana ne' demeyen kafa yapısına sahip insanların oluşturduğu bu grup, bazı pazar günleri belirledikleri güzergahta yürüyüş gerçekleştiriyorlar.

Son yürüyüşleri olan Alibeyli Köyü-Bağlıca Köyü-Cemalettin Köyü Göleti-Cemalettin Köyü-Bektaş Köyü etkinliğine ben de katıldım. 24 Ocak'ta güneşli ama soğuk bir günde saat 10.00'da köprübaşında toplandık. İlk defa katıldığım yürüyüşte 13 km. yürüyecektik. 18 kişi vardı. Yaşar Topçu YBO'dan öğretmenlerim sevgili İlhami Yorulmaz ve Aşkın Ayrancıoğlu ile böyle bir yürüyüş yapıyor olmak, Yaşar Topçu'da  geçirdiğim yatılı 1 yılın anılarını tazelemek için bir fırsattı. Başta yazarlarımızdan, en büyük destekçilerimizden biri olan Ahmet Küçükbaş'ın da aramızda olması yürüyüş grubumuzu diri tutan etkenlerden biriydi. Köylüm, Şıhlı Spor'un kurucularından ve şu an Boyabat Esnaf Spor'un yöneticilerinden biri olan Nadir Kaya da grubumuza renk katan isimlerden sadece biri. Saymakla bitmez isimler. Bu yürüyüşte 18 kişiydik ama sayı her yürüyüşte değişiyor.

Hemen hemen her yürüyüşçüde fotoğraf makinesi vardı. Hepsi sıkı giyinmişti. Güneş vardı ama insanın elleri donuyordu. Bizi ısıtacak olan ise yürümek ve tatlı sohbet etmek. Ava gider gibi kamuflajlı olanlar, çarşıya pazara gezmeye gider gibi giyinenler ekibe farklı bir hava katıyordu. Her üyenin bir tarzı vardı. Kimisi iki eline de yürürken yardımcı olsun diye baston diye kolayca tarif ettiğimiz baton alırken kimisi de budaklı kısımlarını bantla kapladığı değnekle gelmişti yürüyüşe. İlhami Hocam da 'baton'culardan. Sosyal medyadan batonlu fotoğraflarını görenler geçmiş olsun dileklerini iletiyormuş. Her sorana 'baton'cu olduğunu, yürüyüşe çıkarken kullandığını anlatıyormuş. Soğuk havada sıcak sıcak gülüşmemizi sağlayan batonun mucidine de selam olsun. Eski garajın köprübaşı tarafında, köşede demir bir elektrik hattı direği var. Ne zamandır kalabalık bir güvercin grubu o direği merkeze alarak tellere sıralanıyor. Biz onları onlar da bizi seyrediyor. Onlar da biz de güneşin tadını çıkarmak için oradayız. Onlara yem veren değerli büyüğüm İsmet Sezer'e de selamlar.

10.15'te gelecek olanlar tamamlanınca çıktık yola. Kolaz Çayı'nı takip ederek ilerledik. İlk hedefimiz Alibeyli Köyü. İlk defa içinden geçecektim. Herkeste kolay taşınabilir bir fotoğraf makinesi varken bende 'kocaman' olmasa da  bu tarz  aktiviteler için iyi bir tercih olmayan bir makine vardı. Sürekli yürüdüğümüz için makinenin üstün özelliklerini kullanmaya fırsat olmuyor. Biraz durup fotoğraf çekmeye kalkışınca ekipten çabuk uzak düşülüyor. Mesafeyi kapatmak için de tempoyu arttırmak ve dengesiz tempoda vücudun çabuk ısınıp çabuk soğuması yürüyüşü de fotoğraf çekmeyi tatsız hael sokuyor. O yüzden bir daha kolay taşınabilir bir makine ile yürüyüşe çıkacağım.

Kolaz Çayı'nı köprü vasıtasıyla geçtikten sonra yamaçta tarihi bir ev dikkatimi çekti. Yalnız, heybetli, bahçeli, manzaralı, güzel mi güzel bir ev. Bu Boyabat Evi'nde kimse yaşıyor mu acaba? Tarlaların üzerinde, Boyabat'ı izleyen bir konumda. İlk defa gördüm. Umarım iyi bakarlar ona. O evi geçerken arkanıza dönüp baktığınızda Boyabat'ı uzaktan görüyorsunuz. Bacalardan çıkan dumanların dans ederek göğe yükselişi, güneşin ışık oyunları izlenilesi bir portre sunuyor insana. Bu manzarayı, o tarihi evi fazla izleyemeden önümüze çıkan yokuşu tırmanmaya başladık. Ben en arkada olmak üzere fotoğraf çekerek, etrafı izleyerek ilerliyoruz. Aşkın Hocam da benim gibi geride kalıyor. Sanatçı damarının atışına dayanamayıp gördüğü sahneleri sanatsal bir bakış açısıyla fotoğraflamak istiyor. Kolay taşınabilir, yürüyüşte iyi iş gören bir makinesi var. Fotoğraflarımı çekti her fırsatta. Alibeyli Köyü'ne yaklaşırken rampa aşağı inmeye başladık. En arkada olduğum için çoktan yola inmiş ekip arkadaşlarımı tepeden izliyordum. Kayıp düşmeden ben de yola indim. Hiç bilmediğim bir yerde yalnız yürüyordum. Sağ tarafımdaki evlerin arasından bana doğru gelen yoldan yine bana doğru kükreyen bir aslan vardı. Çok güzeldi. Bu çoban köpeklerine sonsuz saygı duyuyorum. Gür sesiyle havladı bana. Ama fazla yaklaşmıyordu. Koruduğu bölgeyi terketmiyordu. Çok uzaklarda heybetli ve sabırlı bir şekilde oturan dağların oluşturduğu tabloda, çok güzel ve ender bir detay olarak karşımda havlayan bu köpeği bir süre izledim. Böyle bir manzarayı her zaman bulamazdım.

Mecbur yürümeye devam ettim. Arkadaşlarımı yakalamam lazımdı. Sanayi Sitesi'nde yakalayabildim ekibi. Alibeyli Köyü'nü geçmiştik artık. Önümüzde Bağlıca Köyü vardı. Sanatçı Hocam Aşkın Ayrancıoğlu'nun köyü. Hani açılışında kurdelesini öğrencilere kestirdiği sergiye ev sahipliği yapan köy. Köye doğru uzanan düz bir yol var. Araçlar çok sık geçmiyordu biz oradan yürürken. İlhami Hocam ve Aşkın Hocam ile en geriden takip ediyorduk grubu. Sağımız ve solumuz çeltik tarlaları ile kaplıydı. O yeşil rengin yerini şimdi sarı ve kahverengi almış. Uyuyor sanki çeltik ovası. O kurbağaların şarkı söyleyeceği günlerin hasretini çekiyor gibi. Uzun sazlıklar hem köyün hem de ovanın doldurduğu kompozisyonu zenginleştiriyor. Hocalarımla fotoğraf çekerek yolu bitirdik. Sonunda Bağlıca Köyü'ne ulaştık. Irmağın üzerinden geçen köprüde 'aile' fotoğrafımız oldu. Zamanlayıcı özelliği eksiksiz fotoğraflar elde etmemizi sağlıyor. Köprüden sol tarafıma doğru baktığımda güzel bir manzara gördüm. Bakış açıma doğru akan ırmak, hafif bir yükseklikten dökülen ve şelaleyi hatırlatan köpüren su, ve arkada eski köy evleri. Çok güzel bir bütün. O anı çay içerek izlersiniz saatlerce ve hiç sıkılmazsınız. Ama köyde fazla tarihi ev kalmamış. Köy evleri çok az. Neredeyse herkesin evi betonarme. O güzelim doğal köy evinin kıymeti yok! Köyün içinden geçerken Aşkın Hocam ile bu konu hakkında konuştuk. O da üzülüyor bu duruma. O da benim gibi 'geri kafalı'. Nefes alan bir evde yaşamak ne kadar büyük bir ayrıcalık oldu günümüzde. Parası olan 'yeni'sini yaptırıyor. Evler 'yeni' ama kültürümüz, ruhumuz eriyor, bitiyor yavaş yavaş. Hocamla yine en arkada kaldık, yürüyoruz. Köyün içinden geçerken bir tane tarihi bir köy evi gördüm. Bakımlıydı. Bence o evin sahibi büyük bir hazineye sahip. Bir kaç köpeğin hırlaması, havlaması eşliğinde köyden çıkarken harap halde olan bir kulübe gördüm. Yolun sağında kalan bir bağın hakim noktasında, yamaçta bekliyor yalnız başına. Aşkın Hocamın çocukken meyve 'çaldığı' bu bağın sahipleri o kulübede nöbet tutarmış. Şimdi bağ da o kulübe de sessiz ve yaşlı. O eski çocuk şimdi güzel günleri anarak yürüyüp geçiyor anılarla dolu o bağın önünden. Ben de o çocuğun buradaki maceralarını kafamda canlandırmaya çalışıyorum. O 'çocuk' yine bir sergi açacak Bağlıca Köyü'nde.

Bağlıca Köyü'nden geçtikten sonra solumuz ova, sağımız dağlar sohbet ederek ilerliyoruz. Henüz yakalayamadık arkadaşlarımızı. Rüzgarın, yağmurun, güneşin usta bir heykeltraş gibi sanatını konuşturduğu kayaları izliyoruz. Yumuşak yapıdaki kayaların büründüğü karakter çok hassas. Farklı bir bölgede olduğunuzu hemen hissediyorsunuz. Kulübeden sonra bir de koca bir kayanın dibinde oluşmuş bir oyuğa rastlıyoruz. Aşkın Hocam çocukken o oyukta mum yakarmış. Türbe vb. bir yer olduğu söylentisi varmış. Kararmış oyuk. Yakılan  mumlar, ısınmak için yakılan ateşler yalnız bırakmamış efsane mekanı.

Bağlıca'dan sonra sıra Cemalettin Köyü Göleti'ne geldi. İki nokta arasında çok uzun bir mesafe varmış. İlerde bekleyen ekibimizi yakaladıktan sonra gölete doğru devam ettik. Aklıma 'Yılanların Öcü' filmini getiren bir tarla deryasının ortasını yarmış olan yoldan ilerledik. Arpa, buğday ekilen olabildiğine düz, yer yer  dağ ya da tepe diyemeyeceğimiz yer altından fırlamış sivri oluşumlardan oluşan araziden geçerken hava daha fazla soğumaya başladı. Arazide tek tük bulunan ağaçlar, uzaklardan gözümüze çarpan köylüler, çamurlu yol, büyüyen ekinler, bize uzak uçan yırtıcı kuşlar...

Gölete yaklaşırken yokuş yukarı bir yolu takip ettik. Gölette Hayrettin Abi bizi bekliyormuş. 3 tane demliği ve 2 tane musluğu olan kocaman bir semaveri hazır etmiş. Yanımızda bulunan yiyecekleri paylaşarak, sıcak semaver çayını yudumlayarak göletin buzlanmış halini izledik. En soğuk yer orasıydı. Göletin üzeri yer yer buz kümeleri ile kaplıydı. Üzerinde yürünmez ama buzlu bir suyun görüntüsü de çok güzel oluyor. 12.00'de ulaştığımız gölette verdiğimiz sıcak molanın ardından Cemalettin Köyü'nün içinden geçtik. Çok köy evi vardı. Sevindim bu duruma. Yine havlayan, hırlayan köpekler bize 'niye geldiniz?' dedi. Köyü geçtikten sonra sağ tarafa saptık. Sık ağaçlıklı bir bağdan geçtik. Köyün üstü diyebileceğimiz bir konuma ulaştık. Köye çok yakınız. Burada daha önce hiç duymadığım bir manzaraya şahit oldum. Kolay oyulabilir kayalara oyulmuş yapıları ziyarete gelmiştik. Çok eski olduğu belli. Mezar olduğunu düşünüyorlar. Milattan önce yerleşim yerlerinin olduğu bilinen Boyabat'ta böyle bir yapının varlığı zenginliğimizken, meşhur olamaması bizim fakirliğimiz. İki oda vardı. Birinin içinde yatmak için ya da ayin için de olabilir aklımıza fırın, ocak başı ya da şömine getirebilecek kısımlar vardı. Hemen yanı başında olan diğer odaya ise tırmanmak gerekiyordu. Nadir Kaya tırmanarak çıktı ve hatıra fotoğrafı çektirdi. Bektaş Köyü yönüne doğru ilerlerken bu yapı gibi bir kaç tane daha yapı ziyaret ettik. Hatta bir tanesinin önünde ok ucu olduğunu tahmin ettiğimiz bir eşya bulundu. İlk ziyaret ettiğimiz tarihi yapının karakteristik özelliklerini taşıyan bu eserlerin ardından bir de su sarnıcına uğradık. O da çok eski dönemlerden kalma tarihi bir yapı. İçinde su var. Önünde de dar ve küçük bir su kanalı var. Su kanalı sanırım yeni sayılabilecek bir dönemde yapılmış. Yerleşim yeri olmayan bir yerde olmayacak yapılara rastlamak aklıma buranın merkezi bir yer olarak kullanılmış olabileceğini getirdi. Yetkililerin bu alanı turizme kazandırması şart. Tarihi eserleri ziyaretimizde bize rehberlik eden Bekraş Köyü'nden Şakir Özdemir'in eşliğinde su sarnıcından sonra son durağımız Bekraş Köyü'ne ulaştık. Bekraş Köyü'nde de tarihi dokular var. Köyü tepeden gören bir taraftan köye ulaştık. Aşkın Hocamla çatısı çökmekte olan tarihi bir köy evinin tepesinde fotoğraf çektik. Öyle bir yerde ki Aşkın Hocamın ayağı kaysa evin çatısına düşecek. Çatıdaki çökme de bu tarz bi kaza ile oluşmuş olabilir. Taş ya da hayvan da düşmüş olabilir. Yine kayalar şekilden şekile girmiş burada da. Taşlardan örülen duvarlar yosunlaşmış, birbirine kaynamış sanki. Tepesinde durduğumuz tarihi köy evinin önünden geçerken evin durumunun o kadar da kötü olmadığını farkettim. En kısa sürede önlem alınırsa kolay kurtarabileceğimiz bir miras. Yüksek bir kayanın dibinde bulunan evin yanında o gördüğümüz tarihi yapılardan bir tane daha gördüm. Ve o evin diğer yanında tarihi hamam. 2 kubbesi olan hamam yıkılmamak için direniyor. Kullanılmasa da en azından bakımının yapılması gerekiyor. Son durağımız olan Bektaş Köyü'nde caminin yanında soluklanıyoruz. Hayrettin Ağabey bizi bekliyordu. Boyabat'a minibüsüyle o bizi götürecek. Yürüyüş anıları, gördüklerimiz, duyduklarımız hakkında kısa bir sohbet ettikten sonra minibüse binip Boyabat'a döndük. Ekibimizden birkaç arkadaşımız yürüyüşe doymayarak Boyabat'a kadar yürüme kararı aldı. Şükrü Doyum Ağabey de onlardan biri. Şehit Ersoy Gürsu Anadolu Lisesi'nde okurken işlettiği kantine çok uğrardık.

Minibüsle dönerken gördüğüm tarihi ve doğal mirası düşündüm. Çok zenginmişiz de kıymetini bilememişiz. O evler, tarihi oyuklar, su sarnıcı, hamam, kayalar... Yıkılmak üzere olan mahsun tarihi evlerle beraber biz de mi yıkılıyoruz yoksa! O tarihi mirasa sahip çıkmayarak aslında kendimizi mi öldürüyoruz! O evlerin sofalarında yemek yiyen, bahçesinde salıncakta sallanan insanların hayatını hiç hayal ettik mi? Dedelerimize, ninelerimize anlattırıyor muyuz 'eski'nin güzelliklerini? Tahta kaşıkla keşkeş yiyip kandil evde oturmak nasıl olurdu düşündük mü hiç?

Modern dediğimiz hayat gerçekten bizim için 'iyi' mi?

22 Şubat 2015 Pazar

ÇİFTÇİ'NİN İZLEMESİ GEREKEN BİR PROGRAM 'ÜÇÜ BİR ARADA'

ÇİFTÇİ TV'DE YAYIMLANAN; MONTOFON, SIMENTAL VE HOLSTEIN IRKI SIĞIRLARIN İNCELENDİĞİ VE TANITILDIĞI  'ÜÇÜ BİR ARADA' PROGRAMI SİZLERLE


MEHMET ÖZTÜRK / ÇİFTÇİ TV GENEL MÜDÜRÜ

26 Şubat 2013 Salı

Hititya: Narnia, Yüzüklerin Efendisi, Titanların Savaşı

Hititya Madalyonun Sırrı filminin galasındaydım Mustafa arkadaşımla. Gala, Trump Towers'daki sinema salonlarında gerçekleşti. Aktörler, aktrisler, gazeteciler vardı adım attığımız yerde.

Süper başlayan kötü biten bir film bana göre.  

Filmin kahramanı olan çocuklar maceraya Narnia serisindeki gibi başlıyor. Narnia'daki çocuklar  gibi bunlar da kardeş.


SOLDAN SAĞA: Hava bükücü, ateş bükücü, su bükücü

                                                               

23 Şubat 2013 Cumartesi

İsmail Büyükkayıkçı: Pendik'te 1 Numara Biziz



















İsmail Büyükkayıkçı'nın kurucusu olduğu Özel Pendik Sürücü Kursu'nda 22 Şubat Cuma günü kahvaltılı basın toplantısında, Pendik ve çevre ilçelerden gelen yerel basın temsilcileri ile bir araya gelen Büyükkayıkçı MTSK'larla ilgili konuştu.



























2 Ağustos 2012 Perşembe

SOKAK KEDİLERİ


NOT:
FOTOĞRAFLARIN TÜMÜ KOCAMUSTAFA PAŞA'DA CERRAHPAŞA HASTANESİ CİVARINDA ÇEKİLMİŞTİR.




ARKADAŞIM ÖZKAN TÜRKOĞLU'NUN ÜNİVERSİTEDE FOTOĞRAFÇILIK ÖDEVİ İÇİN ÇEKTİĞİ FOTOĞRAFLAR




19 Temmuz 2012 Perşembe

18 Mart 2012 Pazar

Boyabat Kalespor 3. Ligi 6. Sırada Bitirdi

Semih Türkoğlu
NOT: Şehitlerimizi unutmadığımı belirtmek durumundayım. Bu yazının konusu Çanakkale Savaşları değil. Bunun bilincinde olarak yazıyı değerlendiriniz lütfen.   

18 Mart 2012 Pazar günü saat 17.00'de voleybol Erkekler 3. Lig B Grubu'nda İstanbul takımı Çevregücü ile Boyabat Kalespor'un 50.yıl TVF Spor Salonunda voleybol maçı var. 

Sabah erken uyandım. Çünkü Kalespor'un antrenörü Eren Demir ve bir oyuncusu Saraydüzü'nde Beden Eğitimi Öğretmeni olan Süleyman Karakaya Boyabat'tan geldiler ve kendilerini elimden geldiğince iyi ağırlamaya çalışacağım. 

Sabah saat 06.00'da beni bekledikleri Pendik'te otobüs yazıhanesinin önünde buluştuk. Hoş-beş den sonra takımla ilgili konuşarak minibüs durağına kadar yürüdük. Deneyimlerini anlatmaları eve ulaşana kadar sürdü ve ben de kulak kabartarak dinledim.

TAKİPÇİLER